17 Temmuz 2017 Pazartesi

Daha İyisi İçin Dua Etmek

Dua eden eller

Aşağıda anlatacağım hikâye yaşanmış, gerçek bir hikâyedir. Üniversitedeyken bir hocamız anlatmıştı. Bu hikâyeyi dinledikten sonra hayata daha farklı bakmaya başladım. Benim için bir ufuk açtı. Hikâye hatırladığım kadarıyla şöyle:

“Kurtuluş savaşı yıllarında Maraş da işgal altındadır. Önce İngilizler işgal ederler. Bir süre sonra onlar çekilirler ve yerlerine Fransızlar gelirler. Özellikle Fransızların gelmesiyle olaylar artar ve Maraş halkı oldukça rahatsız olur. Şehir halkı kendi içinde örgütlenerek düşmana karşı bir mücadele başlatır.


Bu mücadeleye 7’den 70’e kadın erkek herkes katılır. Sadece Maraş’ın merkezinde olanlar değil, ilçelerindeki insanlar da bu kurtuluş mücadelesini duyunca, vatanı savunmak ve bu aziz toprakları düşmandan kurtarmak için mücadeleye katılırlar.

Maraş’ın bir ilçesinde yaşayan bir vatandaş da, düşmana karşı başlatılan bu mücadeleyi duyunca hemen katılmak ister. Evine gelir. Yaşlı annesi, karısı ve iki çocuğuna veda eder, onları Allah’a emanet eder ve düşer yollara. O yıllarda ulaşım şimdiki gibi kolay olmadığı için günlerce yol gider ve düşmana karşı Maraşlılarla birlikte mücadele ederler.

İletişimin şimdiki gibi cep telefonlarıyla, internetle sağlanmadığı o yıllarda köydeki ana, savaşa giden oğlundan, kadın da kocasından uzun bir süre hiçbir haber alamaz. Öldü mü kaldı mı bilmezler. Hep dua ederler evin erkeğinin geri dönmesi için.

Yaşlı kadın oğlunun dönmesini isteyerek: “Yeter ki oğlum sağ salim dönsün de, varsın bir organı bir uzvu eksik olsun. Yeter ki dönsün”, der ve böylece günlerce gözyaşı döker. Adamın karısı da içten içe ağlar ve o da dua eder kendince: “Yeter ki kocam evine dönsün. Evlatlarımın acısını bile görmeye razıyım, yeter ki gelsin.”, diye yakarır.

Günler böyle, zaman hızla ama bir o kadar da acı bir şekilde geçer. Aradan geçen uzun günlerin ardından Maraş’taki mücadele sona erer. O tarihlerde Maraş “Kendini Kurtaran Şehir” olarak adlandırılmaya başlanır ve Maraş halkının bir kısmı çevre illere de yardım etmeye giderler. Maraş halkı düşmanı şehirden kovar ve Maraş’ı yeniden bağımsız hale getirir. İstiklal Madalyasına layık görülür. Tüm bunları yaparken pek çok şehit verir ve bir o kadar kişi de gazi olur.

Bu gaziler arasında, evini, ailesini, çocuklarını bırakan kahramanımız da vardır. O da mücadele sırasında bir şekilde ayağından yaralanmıştır. Savaş esnasında hemen tedavi edilmediği için kangren olur ve ayağı kesilmek zorunda kalır. Ayak bileğinden keserler.
Adam bir ayağını kaybetmiş şekilde aylar sonra köyüne döner. Evine gittiğinde büyük bir sevinç yaşanır. Adam ailesiyle hasret giderir. Herkes çok sevinir ama adamın bir ayağını kaybetmiş olması da üzer herkesi. Ama aslında bu, adamın annesinin ettiği duanın karşılığıdır. O an bunu kimse fark etmez.

Aradan birkaç hafta geçer. Önce çocuklarından birisi hastalanır ve vefat eder. Daha onu acısını yaşıyorlarken aradan bir hafta geçer bu kez de diğer çocukları vefat eder. Aile iki evlat acısı birden yaşar. Ama aslında bu durum da, adamın karısının ettiği duan karşılığıdır. O an herkes yaptığı hatayı anlar. Bir daha böyle dua etmeyeceklerinde dair söz verirler. Ve bir ömür de hep daha iyi olsun diye dua ederler.

Olay tam olarak böyle yaşanmamış olsa bile hatırladığım kadarıyla aşağı yukarı böyleydi. Hocamız bu olayı anlattıktan sonra bize nasihat etmişti. Dua ederken Allah’a bir karşılık sunmayalım diye. Allah’ın hazinesi zaten çok geniş, ondan isterken karşılıksız isteyelim diye.

Bu olayı öğrendikten sonra hayata bakışım değişti. Artık dua ederken hep daha iyi olsun diye dua ediyorum. Yeter ki şöyle olsun da, onun karşılığında şu şey bende olmasın demiyorum artık. Zira çok iyi biliyorum ki, Allah isterse istediği kadar verebilir. Hem de bizden bir şey eksiltmeden verebilir.

Ayrıca bu hikâyeyi öğrendikten sonra çevremdeki insanlara dikkat ettim. Bazılarının da bu tür ifadeler kullandıklarını gördüm. “Aman yeter ki şu şey olsun da filanca şeyin elimizden gitmesine razıyız.”, gibi. Bir de hastanede yattığım zamanlar çok duyduğum bir dua vardı. İnsanlar özellikle genç hastaları gördüklerinde şöyle dua ediyorlardı: “Allah bizden alsın da ona versin, biz zaten yaşayacağımızı yaşadık”, diyorlardı. Ben de içimden: “Allah hem size hem o genç kardeşimize sağlık versin”, diyordum.

Diyorum ya, Allah’ın hazinesi sonsuz. O’nun gücü her şeye yeter. Dua ederken bir karşılık sunmasak da o bize verir. Bize düşense verdiğine de vermediğine de şükretmek.
Bununla ilgili bazı ayetler ve hadis-i şerifler var. Düşüncelerimi daha iyi anlatabilmek adına onlara da yer vermek istiyorum. Zira ben ifadede aciz kalıyorum:

Bakara suresi 186. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kullarım, beni senden sorarlarsa, bilsinler ki, gerçekten ben onlara çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”

Peygamberimiz’in (s.a.v) de belirttiği gibi yüce Rabbimiz öyle zengindir ki, kendisinden istendikçe hoşnut olur. Kapısı herkese açıktır. Bütün kullara her istediklerini verse hazinesinden hiçbir şey eksilmez.

Yine peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ, yeryüzünde dua eden hiçbir Müslüman’ın isteğini boş çevirmez, muhakkak bir karşılık verir. Ya kulun isteği şeyi verir, ya onun yerine kendisinden bir kötülüğü defeder ya da isteğinin karşılığını ahirete saklar.” (Tirmizi, Hakim, Müstedrek)

Faydalı olmasını, anlatabilmiş olmayı umuyorum. Bir şeyi de merak ediyorum: yukarıdaki olaydaki gibi bir şey yaşayan var mı? Siz ya da çevrenizde böyle bir durumla karşılaşan var mı? Gerçekten çok merak ediyorum. Eğer varsa yorum yazabilirsiniz ya da iyiolsunblog@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.


Dua edelim. Hep daha iyi şeyler için ve hep daha iyi olsun diye dua edelim. İnanıyorum, hayatta her şey olmasa bile bazı şeyler daha iyi olacak, Allah’ın izniyle.

2 yorum:

  1. kıssadan hisseyi almanın güzel bir örneğini paylaştığınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorumlarınız bizim için çok değerlidir. Lütfen yorum yapın.