7 Aralık 2017 Perşembe

Suçu Neymiş? - Hikaye

Daha önceki birkaç yazıda Öykü Yazarlığı Atölyesine devam ettiğimden bahsetmiştim. Hatta bu kurslarda mağdur edildiğimizi şu yazımda da ifade etmiştim.

Kursun son haftalarına yaklaşırken, emeklerimizin karşılığını görmeye, artık hikaye oluşturmaya ve onu geliştirmeye başladık. Bu bağlamda geçen ders için yazdığım ve diğer kursiyer arkadaşlar tarafından da beğenilen bir hikayeyi burada da paylaşmak istedim. 

Bu hikayeyi okuyanlar genel olarak beğendiklerini ifade ettiler. Sizlerin de görüşleri öğrenmek, eleştirilerini duymak ve o doğrultuda daha iyi şeyler yazmak istiyorum. Şimdiden teşekkür ederim (:

İşte yazdığım hikaye:


Suçu Neymiş?

Yılın bu mevsimi geldiğinde her zaman böyle olur. Havaların soğumasıyla beraber insanlar evlerine çekilirler. Bir ihtiyaçları ve önemli bir şey olmazsa kolay kolay dışarı çıkmazlar. Babamdan kalma şu yüz metre kare bakkal dükkanının içerisinde tüm gün müşteri bekler dururum.

Bu zamanlarda bu durgun mekana hareketliliği, ekmek ve ufak tefek ihtiyaçlarını karşılamak için gelen birkaç müşteri sağlar. Bir de gözleri çikolata ve gofret raflarında dolaşan ama birkaç şekerlemeyle sakızdan başka bir şey almaya parası yetmeyen küçük çocuklar. Onlardan başka gelen kimse olmazsa ki pek olmaz, bir hareket görülmez.

Nadiren sokaktan geçen bir araba, sobaya attığım odunların çıtırtısını bastırmazsa başka hiçbir ses de duyulmaz. Dükkânın camlarından sızan loş ışık ve bu sessizlik kör kuyuları, derin zindanları anımsatır bana. İnsan burada kendini yalnız ve garip hisseder. Hiçbir canlı yokmuş da tek ben varmışım gibi düşündürür bazen.

Kendimi kör kuyularda yalnızmış gibi hissettiğim bir günün akşama dönmeye yüz tuttuğu bir ikindi vakti, sobanın üzerindeki kaynayan suyun çıkardığı cızırtıya eşlik eden radyoyu dinliyordum. Esmer sesli bir adam, duygusal bir fon müziği eşliğinde, sevgiliye yazılmış bir şiiri okuyordu. Kim bilir belki de sevdiği kişiyi düşünerek seslendiriyordu mısraları ya da bana öyleymiş gibi geliyordu, kim bilir:

Yâr deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban!

Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban!

İnsanlık tarihi boyunca hep böyle mi olmuştu? Sevilen seveni hep dile düşürmüş müydü? Yusuf’a âşık Züleyha, Aslı’sını arayan Kerem, Leyla diye çöllere düşen Mecnun ve onlar gibi daha niceleri. Bir de dile düşmeyip de için için yananlar vardı. Kaç tane hem de. Yürek yangınları alev alsa, memleket yangın yerine dönerdi.

Şiirin bende hissettirdiklerine kapılmıştım. Gözlerimi kapatıp hayallere daldım. Şiir kendi ahengiyle devam ederken ben de düşünüyordum. Bir Mecnun’u bir Leyla’yı, bir Yusuf’u bir Züleyha’yı..

Sevenlerin kavuştuklarını düşlediğim o anda dükkânın içindeki sessizliği bastıran ve beni hayallerimden uyandıran bir çığlık duyuldu. Bir kadın sesiydi bu. Acı çektiğini hissettirircesine kesik kesik bağırıyordu. Ne dediği anlaşılmayacak kadar boğulan sesine arada bir erkek sesi karışıyor ve sert bir tonla “yürü” diye emrediyordu.

Ne olduğunu ve sesin nereden geldiğini anlayabilmek üzere yerimden kalktım, hızlı adımlarla dükkânın kapısına doğru yöneldim. Ters giden bir şeylerin olduğu hissi kapladı içimi ve midemin sıkıştığını, kalbimin hızla çarptığını hissettim.  Neler olduğunu görebilmek ve durumu anlayabilmek için kafamı cama iyice yaklaştırıp, çığlığın kesilip de artık bağrışmaya döndüğü sesin geldiği yeri arıyordum ki, önümden iki çocuk koşarak geçtiler. Ben de dükkânın kapısını açıp dışarı çıktım.

Kapının önüne çıktığımda soğuk bir rüzgârın yüzümü okşadığını hissettim ve sesleri daha net duymaya başladım. Dükkân iki yokuşu kesen düz yolun olduğu köşe başında olduğu için gelen seslere ve soğuğa hâkim bir noktadaydı. Sesler hemen aşağı taraftaki iki katlı evin önünden geliyordu.

Evin dış giriş kapısının önünde beyaz renkli bir araba duruyordu. Arabanın egzozundan çıkan duman, arabanın çalıştığını gösteriyordu ve direksiyonda bir adam hafifçe arkasına dönmüş olanları izliyordu. Arabanın sağ, arka yanında uzun siyah paltolu genç bir adam vardı. Öfkesi yüzünden okunuyordu adamın. Dağılmış saçlarından tuttuğu genç kadının haline arada bir göz ucuyla bakıyor ve onu zorla arabaya bindirmeye çalışıyordu. Kadın arabaya binmemek için çırpınıyordu adeta. Adamın güçlü kollarından kurtulmak için yaptığı her hamle, saçlarının çekilmesiyle ve canının acımasıyla son buluyordu.

Kadın bir yandan kurtulmaya çalışıyor bir yandan da kocası olduğunu düşündüren sözlerle adama adeta yalvarıyordu:

“İnan benim bir suçum yok. Ne olur, hayatım, beni bir kez dinle. Ne olur, ne olur,” diye adamı ikna etmeye çalışıyordu. Adam tavrı gayet net, her şeyi anlamış ve artık konuşacak hiçbir şeyin olmadığını belirten düşüncelerini sesine yansıtıyor ve öfkeyle: “yürü hadi, bin şu arabaya” diyordu ve kadını çekiştirmeye devam ediyordu.

Kadın son bir hamleyle kurtulmaya çalışsa da başaramadı ve adamın sert hareketleriyle, itilerek arabanın arka koltuğuna zorla bindirildi. Kadının yanına binen adam kapıyı sert bir şekilde kapatırken, araba hızla hareket etti ve az sonra sokağın öbür ucunda gözden kayboldu.

Sert esen rüzgârın ve soğuğun etkisiyle mi yoksa yaşanan bu olayın etkisinden mi kaynaklandığını bilemediğim bir titreme hissi kapladı beni. Aceleyle çıktığım için üzerime ceketimi de almamıştım. Üşüdüğümü hissettim. Olayın şokunu üzerimden atlatamamış bir halde etrafıma bakınırken, pencerelere, kapı önlerine çıkmış insanları fark ettim. Benim gibi, sesleri duyan herkes merakla koşmuştu olayın yaşandığı yere. Kısacık süren bu olaydan kimse bir şey anlamamış, ne olduğunu bilmedikleri için de kimse müdahale edememişti.
Olayın yaşandığı evin karşısında bulunan apartmanın üst katlarından orta yaşlı bir kadın başını pencereden çıkarmış bir halde seslendi:

“Polise bildirmeli.” Dedi, “Güpegündüz bu ne yahu! Eşkıya mı bunlar? Göz göre göre kadını kaçırıverdiler.”

Aşağıda, apartmanın girişinde duran ve bu sözleri duyan bir başka kadın, soğuktan üşüyen ellerini ovuşturarak:

“Kocasıymış diyorlar. Kadın kaynanasıyla geçinemiyormuş. Ne yaptı Allah bilir” diye cevap verdi. Bir başkası söze karıştı:

“Ayol, adamı aldatmış besbelli. Adamı görmediniz mi? Öfkeden gözü dönmüştü. Valla bence az bile yaptı.”

Olayı yakından gören bir adam söz aldı:
“Bence kadın masumdu” dedi. “Sesinden belliydi. Suçlu olsa böyle yalvarmazdı, pişkin davranırdı. Belli ki kadın masum. Ama adam dinlemek istemedi.” Diyerek kafasını salladı ve iç geçirdi.

Olaya şahit olan ve konuşulanları en başından beri duyan yaşlı bir amca:
“Amaan neyse ne” diye çıkıştı oradakilere. “Bir dertleri var belli ki. Sizin işiniz gücünüz yok mu da böyle milletin arkasından dedikodu yapıyorsunuz. Olan oldu, hadi bakalım, dağılın.” Dedi ve kızgın bir ifadeyle, tövbeler ederek yoluna devam etti.

Yaşlı amcanın bu sözleri üzerine penceredekiler, içeri girmek üzere davrandılar.  Herkes geldiği yere doğru döndü ve gitmeye başladı. Dedikodu şimdilik bitmişti, ama şimdilik. Çünkü daha sonrası için epeyce bir malzeme ederdi bu olay.

Herkesin dağılmasıyla ortam yeniden eski sessizliğine dönmek üzereydi. Yaşanan olay beni çok etkilemişti. Zihnim kadının çığlıklarını tekrar tekrar dinletiyor, adamın emredici sesini yansıtıyordu. Diğer taraftan spikerin okuduğu şiirin mısraları da zihnimde dönüp duruyordu hâlâ:

Sevilen seveni düşürür dile
Eski töre bozulmuyor Mihriban!

Yaşananlara bir anlam yüklemeye çalışarak, zihnimin karışıklığı içerisinde dükkâna girmek üzere kapısına yaklaşıyordum ki birinin bana doğru hızlı adımlarla geldiğini fark ederek arkamı döndüm.

Komşularımdan bir kadındı gelen. Olayı tam olarak görmemiş ama sesleri duyunca merakla, heyecanla, koşarak gelmişti. Sorgulayan gözlerle bana baktı:

“Hayırdır komşu, bir şey mi oldu az önce?” diye sordu.
“Bir kadını bir arabaya zorla bindirip götürdüler. Götüren kocasıymış diyorlar.” Dedim.
“Suçu neymiş?” dedi merakla.
“Allah bilir” dedim, “suçu neymiş?”

05.12.2017 - Aksaray

6 yorum:

  1. Bence gayet güzel olmuş, hiç sıkılmadan okudum ben :) Devamını da beklerim açıkçası ;) Ellerinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. (:

      Hikaye yazmaya devam edersem zaman zaman yayınlarım inşallah.

      Sil
  2. Beğenerek okudum. Gayet güzel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim (: inşallah zamanla daha da güzel olur.

      Sil
  3. Çok başarılı buldum bu öykünüzü, devamı olsa ki devamı ve öncesi var gibi hissettirdi, sıcacık bir insanlık öyküsü gibi okunur gider. Kaleminize sağlık...
    Hep böyle hikayeler, senaryolar, yetenekler görse keşke bloglarda şu gözler, su gibi geçiyor o zaman saatler:)
    Ben de beklerim, şu sıralar bir hikaye çiziktiriyorum arada:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Devamı ve öncesi yok (: ama bu sözleriniz beni mutlu etti ve cesaretlendirdi. Yazdığım diğer hikayeleri de paylaşayım inşallah.

      Sizin hikayelerinizi de mutlaka okuyacağım, inşallah (:

      Sil

Yorumlarınız bizim için çok değerlidir. Lütfen yorum yapın.