Geçtiğimiz hafta Perşembe günü, rutin sağlık kontrollerim
için Kayseri’deki doktoruma gittik babamla. Sabah sıramızı aldık, kan
tahlillerimizi verdik ve öğleden sonraki randevumuz için bekledik. Öğleden sonra
doktorla görüştük. Doktora iki gündür yüksek ateş ve baş ağrısı şikâyetimin
olduğunu söyledim ve doktor da bu durumun hastalığım açısından iyi olmadığını
söyledi. Beni bir hafta kadar yatırıp gözetim altında bulundurmayı ve bu süre
içinde de biten ilaç raporumu yenilemeyi tavsiye etti. İstersem bunları Aksaray’da
da yaptırabileceğimi söyledi. Fakat ben gelmişken orda kalmayı tercih ettim ve
düne kadar da hastanedeydim. Dün taburcu oldum.
Bu bir hafta boyunca neler yaptığımı yazmayacağım. Zira her
günüm rutindi. Belli saatlerde uygulanan tedaviler, kontroller, yemek saati,
yatış vs. bunları anlatmayacağım. Sadece bu bir haftanın bende bıraktıklarından
bahsetmek istiyorum.
Hayatın
Anlamı:
İnsan hastanede kalınca, ne kadar çaresiz ve aciz bir
varlık olduğunu daha iyi idrak ediyor. Zira “benim” dediğimiz ve çok
güvendiğimiz bedenimizde herhangi bir sorun meydana geliyor ve bu sorunu çözmek
için elimizden hiçbir şey gelmiyor. Doktorlar, ilaçlar, ameliyatlar, tedavi
yöntemleri fayda etmiyor. İnsan tam da bu noktada hayatın ne demek olduğunu
daha iyi anlıyor. Hayat aslında yaşamak uğruna pek çok şeyi feda edebileceğimiz
bir nimet ve yine hayat aslında boş bir uğraştan ibaret. Yani nasıl desem,
sahip olduklarımızın/olamadıklarımızın, sahip olmak istediklerimizin hepsi bir
anda anlamını yitiriyor. Zira her şey biz yaşıyorsak var, biz öldüğümüz zaman “benim”
dediğimiz ne varsa yok oluyor, bir kıymeti kalmıyor. Bunu bir kez daha yakından
görmüş oldum.
Yaşam
ve Ölüm:
Hastanedeki ilk akşam, röntgen çekimi için aşağı inmem
gerekiyordu. Bir görevliyle beraber asansöre bindik. İki kat aşağıda sedyede
yatmakta olan bir hastayı da bindirdiler asansöre.
Sedyede yaşlı ve çok hasta görünen bir amca vardı. Kırk
yaşlarında görünen bir kadın da eşlik ediyordu kendisine, kızıymış.
Bu amcayı
bu halde görünce, zihnimde kendi hayallerim canlandı bir an. Bu amca da
zamanında gençti, benim yaşımdaydı, hayalleri vardı. Evlendi, çocukları ve bir
yuvası oldu. Ve daha kim bilir acısıyla tatlısıyla neler sığdırdı ömrüne ve
şuan bu asansör içerisinde, ölümü bekler bir halde yatıyordu. Ne olacağını
Allah bilir elbette ama yeniden sağlığına kavuşma ihtimali çok düşük
görünüyordu. Üzüldüm o amca için ve ailesi için. Allah her ikisinin nezdinde
tüm hasta ve yakınlarına sabır ve sağlık versin diye dua ettim.
Ertesi gün, yine aynı asansör.
Bu kez alt katlardan bir sedye bindirdiler asansöre. Sedyede
bir kuvöz içinde yeni doğmuş bir bebek vardı. Görseniz o kadar küçük ve
sevimliydi ki, İnene kadar Maşallah dedik hepimiz.
Birkaç kat aşağı inene kadar o bebeği düşündüm. Allah
nasip ederse o da önce çocuk sonra genç sonra yetişkin ve en sonunda yaşlı
olacaktı. Belki de bu evrelerden birisinde son bulacaktı hayatı, kim bilir.
Gün sonunda farklı bir duygu yoğunluğu yaşadım. Bu duygularımı
blog yazarımız Beyza Hocaya(B Vitamini) da anlattım. “Hocam, şuan yattığım
serviste belki 80 tane hasta yatıyor ve kimisi yaşamak için kimisi de ölmek
için bekliyor” dedim. O da şöyle yanıtladı:
“O serviste yatan 80 kişinden başka herkes de aynı
şeyleri yaşıyor aslında. Yaşamak ya da ölmek… Farkındalıktan uzaklar ve uzağız
sadece, yoksa aynı şeyler.”
Haklıydı.
Kitaplardan
Uzak Kalmak:
Rutin kontrollerim için her hastaneye gidişimde, içinde
hastaneye yatmam durumunda ihtiyaç duyacağım şeyleri koyduğum küçük bir çanta
götürürüm. Bu kez de giderken bu çantamı hazırladım, içine ihtiyacım olan
şeyleri koydum fakat hiç kitap almadım yanıma. O gün biraz da yüksek ateşin verdiği
rahatsızlıkla sağlıklı düşünemedim sanırım.
Hastanedeki ikinci günümde, ateşim düşmüş sağlığım ciddi
oranda düzelmişti. Bol bol vaktim vardı ve zaman geçirecek bir şey yoktu. Yanımda
kitap götürmediğim için çok üzüldüm. Bir görevliye hastanede kitap olup olmadığını sordum.
Görevli abi “Zemin katta mescid var, orda kitaplıkta güzel kitaplar var. Oradan
al oku, işin bitince yerine bırakırsın. Ben de bazen oradan kitap alıp okuyorum”,
bu cümleleri duymak beni heyecanlandırmak için yetti de arttı bile.
Hemen asansöre yönelip, 10 kat aşağı inmeye başladım. İnerken
de ne hayaller kurdum. Acaba bir kitap mı almalıydım yoksa iki tane mi? Roman türü
mü olsundu yoksa başka türler de mi? Kafamdaki bu deli sorularla kendimi
mescidin kapısının önünde buldum.
Heyecanla içeri girdim ve sol tarafta duvarda duran,
ufacık, tek raflı bir kitaplıkla hayal kırıklığı içerisinde karşılaştım. Rafta bir
Kur’an-ı kerim, birkaç tane dua kitabı, Yasin Cüzü vardı. Evet, Kur’an bir Müslüman’ın
hayatı boyunca hiç sıkılmadan aksine zevk alarak defalarca okuyabileceği bir
kitap ama o hastane ortamında okumak için uygun değildi benim için. Zira ben
Kur’an okurken yalnız kalmayı ve hafif sesle okumayı tercih ediyorum. Hastane
ortamı da buna uygun bir yer değildi.
Beklentim yüksek olduğu için aynı oranda hayal kırıklığı
içerisinde odama döndüm ve diğer kalan günleri de blog ve gazete okuyarak,
bulmaca çözerek, müzik dinleyerek değerlendirmeye çalıştım. Ama bu bana ders
oldu. Bir daha kontrole giderken çantamın yanına kitaplarımı da alacağım,
inşallah (:
Acelem
Var:
Dün öğleden önce işlemlerim bitti ve hastaneden çıkış
yaptım. Sağlık durumum iyi olduğu için 2 saatlik yolu kendi başıma otobüsle
gidebileceğim için babamı beni alması için çağırmadım. Hastanenin yakınında bulunan servise binip otogara geçtim
ve oradan otobüse binip Aksaray’a gelmek üzere yola çıktım.
Yol dediğim gibi ortalama iki, iki buçuk saat sürüyor. Aynı
koltuğu paylaştığımız genç bir arkadaş vardı. Acelesi varmış, bir şeye
yetişmesi gerekiyormuş. Otobüs hareket edince karşı tarafı aradı ve bilgi
verdi.
Yola çıktık, henüz ilk yarım saat geçmemişti ki, polisler
kimlik kontrolü için otobüsü durdurdu. Hepimizin kimliklerini aldılar. Buna en
çok yanımdaki arkadaş üzüldü. Acelesi vardı çünkü.
Yaklaşık 10-15 dakikalık bir bekleyişin ardından yeniden
yola çıktık. Bir yarım saat daha gitmiştik ki yol yapım çalışması nedeniyle
trafik tek şeritten ilerlemeye başladı ve hızımız oldukça düştü. Çok düşük
süratle, dura kalka ilerlemeye başladık ki nedeni biraz sonra anlaşıldı. İleri de
bir kaza olmuştu. Hem de yolun tek şerit olduğu kısımda. Kasası hıncahınç saman
yüklenmiş bir tır alev almıştı. Ekipler yangına müdahale ediyordu ve trafik
durma noktasındaydı.
Kaza yapan aracın yanından çok yavaşça geçebildik. Araç da
yanmış, kullanılamaz hale gelmişti. Buna da en çok yanımdaki arkadaş üzüldü,
acelesi vardı çünkü.
Biraz sonra tekrar çift şeritli yola çıkarak hız kazansak
da epey vakit kaybetmiştik. Otobüs güzergâh üzerinde 1-2 otogara da uğradı. Biraz
da burada zaman kaybettik. Sonra Aksaray’a giriş yaptık. Benden önce bir yolcu
indi, onun inişi için de zaman kaybettik. Biraz sonra benim ineceğim yere
geldik, ben indim. Buna da en çok o genç arkadaş üzülmüştür. Acelesi vardı
çünkü.
O arkadaşa da ben üzüldüm gerçekten. Bazen öyle oluyor
maalesef. Acelemiz olunca, aksilikler yakamızı bırakmıyor.
Paylaşacak bir iki şey kaldı ama onları da önümüzdeki günlerde yazacağım nasip olursa. Son olarak fotoğraf makinemi götürmediğim için hiç
fotoğraf çekemedim. Ayrıca hastanede yatarken serum takılı fotoğrafımı çekip,
Falanca Hastane’de diye yer bildirimi yapıp, “hasta hissediyor” diye durum
yazıp, bir de hasta emojisi kullanıp sosyal medyadan duyurmadığım için kusuruma
bakmayın artık (:
Hâsıl-ı kelam, Allah devletimize zeval vermesin, bizleri
hastanesiz, ilaçsız, hemşiresiz, doktorsuz bırakmasın ama kimseyi de hastaneye
düşürmesin. Hastalık da sağlık da bizim için bir imtihan. Bu vesileyle duam
odur ki, Allah tüm hastalara acil şifalar versin, yakınlarına sabırlar ihsan
etsin. Amin.
Güzel dualarınız hastalar için olsun.
Allah razı olsun guzel dualarınıza amin demek düşer bize de Rabbim afiyet nasip etsin hastanede olmak insana bir çok nimetin kıymetini hatırlatıyor gerçekten kabristan gibi aslında insan arada bir uğrayıp hayatı bir de buradan gözden geçirmeli.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, Allah razı olsun.
Sil"Nasihat istersen ölüm yeter" derler ya, o misal insan hastanede ve kabristanda hayatı yeniden farklı bir gözle gözden geçiriyor. Dediğiniz gibi arada bir uğramak lazım buralara..
Bir gün önce bir şeyler için çabalarken ertesi gün o yatakta yatınca her şey anlamını yitiriyor. Hayat garip.
YanıtlaSilKesinlikle, Hayat hem de çok garip gerçekten.
Silİnsanın şahsına munhasır sıfatlarından biriside çabucak unutuvermesi. Hastanede olsakda arada uğrasakda sadece o anlarda kıymet biliyor olup sağlığa kavuşunca hafıza kaybı yaşamış gibi bir hâl almamız asıl mesele. Yoksa ölümlü olduğumuzun, yaşamımızın bir şekilde beklenmedik bir biçimde son bulacağının idrakindeyiz herbirimiz. Mesele unutmamak olsa gerek. Bunun içinde iman gerek. Rabbim yolundan ayırmasın diye de dua gerek...
YanıtlaSilO halde
"Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. " ayetine kulak verelim tevekkül edelim. Hayırlı bir yaşam ve hayırlı ölüm dileyelim...
Çok haklısınız. Asıl mesele ölümlü olduğumuzu unutmamak ve iman etmek. Rabbim hepimize hayırlı bir yaşam ve hayırlı bir ölüm versin.
Sil